TPD MERKEZ TPD MERKEZ
AKREDİTASYON AKREDİTASYON
EUROPSY EUROPSY
EĞİTİM EĞİTİM
ULUSAL KONGRE ULUSAL KONGRE
MAĞAZA TPD STORE
RESİM GALERİSİ FOTO GALERİ
Sağlık Bakanlığı bu yıl sadece 30 psikolog alacak | Genel Merkez

Sağlık Bakanlığı bu yıl sadece 30 psikolog alacak




Bu sayfayı paylaş : Facebookta Paylaş Twitterda Paylaş   LinkedInde Paylaş   E-posta ile Paylaş    


Sağlık Bakanlığı bu yıl sadece 30 psikolog alacak



📅 Haber Tarihi : 11-05-2025

⏱ Son Güncelleme : 13-05-2025 12:56

✍ Yazar : TPD yayınları


Sağlık Bakanlığı bu yıl sadece 30 psikolog alacak!

Yazar: Mine Şenocaklı, Oksijen Gazetesi
Prof. Dr. Gökhan Malkoç ile Röportaj:


"Ülkemiz bir afetten diğerine, bir krizden diğerine yaralarını saramadan koşuyor. Bu toplumsal atmosferde psikologlara büyük görevler düştüğü açık" diyor Türk Psikologlar Derneği Başkanı Prof. Gökhan Malkoç ve devam ediyor: “Ülkemizde 150 bine yakın psikolog var. Toplumsal şiddetten bağımlılığa, depremlerden yangınlara her yerde psikolog ihtiyacı yakıcı hale gelmişken 30 psikolog kadrosu ilan etmek en hafif tabirle ciddiyetsizliktir!”

 


 

Daha dün İstanbul’un merkezinde, Şişli’de sokak ortasında genç bir kadın eski kocası tarafından kurşunlanarak öldürüldü. Tabanca tutukluk yaptı, o adam vurduğu kadının başından ayrılmadı ve tekrar kurşun yağdırdı. Öldüğüne ikna olana kadar... Hemen her gün bir kadın cinayetinin işlendiği, küçücük çocukların cinsel tacize ya da istismara uğradığı, yollarda insanların birbirlerine tekme yumruk girdiği bir ülkede yaşıyoruz. Travmalar ise bitmek bilmiyor. Geçim sıkıntısı artık kronik bir hastalık gibi, barınmak da beslenmek de büyük sorun! Siyasi krizler, sosyal krizler ardı ardına patlak veriyor. Yetmiyor bir de doğal afetler vuruyor. İşte böyle bir ortamda kaldıysa ruh sağlığımızı korumaya çalışıyoruz. Bunu tek başımıza yapamayacağımız da çok belli. İşte bu sebeple psikologlar var zaten.


Türkiye’de üniversitelerin psikoloji bölümlerinden mezun olmuş yaklaşık 150 bin psikolog var. Her yıl aralarına 12 bin yeni mezun daha katılıyor. Peki bu kadar psikolog varken ve acil ihtiyaç da ortadayken, nasıl oluyor da Sağlık Bakanlığı 15 bin 342 personel alımı yapacakken sadece 30 psikolog kotası ayırabiliyor? Cevabı yok!


“Eğer bir çocuk lunaparka gidemiyorsa sorun var demektir”


Bütün bu sorunları tam da 10 Mayıs Psikologlar Günü arifesinde Türk Psikologlar Derneği Başkanı Prof. Gökhan Malkoç’la konuştum. Prof. Malkoç’un bu başkanlıkta üçüncü dönemi, iki kez başkanlık yapmış, bir dönem dinlenmiş, şimdi tekrar derneğin başında. Ve aynı zamanda İstanbul Medipol Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanlığı ve Psikoloji Bölüm Başkanlığı görevlerini yürütüyor...


Prof. Malkoç’la toplumun ve hayatın her alanına yayılmış kaygılardan, şiddetten, yalnızlaşmadan konuştuk uzun uzun. Tabii psikologların dertlerini de unutmadık. Ancak beni en çok kaygılandıran, çocukları ve gençleri doğrudan etkileyen meseleler oldu. Prof. Malkoç, araştırmalara göre psikolojik iyi oluşu etkileyen faktörlerin yüzde 50’sinin genetik kaynaklı olduğunu söyledikten sonra, “Gerisi beslenme, barınma gibi fiziksel faktörler ile psikolojik faktörlerden kaynaklanıyor. Çevresel uyaranların çeşitliliği çok önemli. Mesela bir çocuk lunaparka, sinemaya, tiyatroya gidemiyorsa sorun var demektir. Sadece bulunduğu çevrede kalıyor çünkü. Oysa uyaran çeşitliliği ve beslenme koşullarının uygun olduğu ortamlarda yetişen bir çocukla, bu ortama sahip olmadan büyüyen çocuklar arasında fiziksel ve bilişsel gelişim farklılıkları olması oldukça olasıdır. Birçok psikolojik sorunun temelinin ilkokul ve ortaokul çağına dayandığını biliyoruz” diyor. Anlayacağınız üzere meselenin kökeni yine ekonomik. Mesela şu beslenme sorunu, kaç haber yaptım hatırlamıyorum ama çocukların beslenme çantasında artık yumurta yok, bırakın onu simit bile yok!.. Ben bunları paylaşınca, “Anayasamızda yer alan sosyal devlet gereği devlet dezavantajlı bölgelerdeki okullarda çocuklara bir öğün bedava sağlıklı yemek vermeli... Kaynaklarımızı doğru kullanırsak bunu yapabiliriz. Yoksa bu çocukların bilişsel gelişimlerinde sorun olma ihtimali yüksek” diyor.


İsterdim ki, Prof. Malkoç’la bütün konuştuklarımızı bu sayfaya dökebileyim. Tam iki saat konuştuk. Kimi zaman akademik kimliğiyle, kimi zaman dernek başkanı gibi konuştu, ama genelde hep vicdanlı bir insanın ağzından çıkan sözlerdi benim duyduklarım...

 

“Öğrencilerimin yüzde 95’i yurtdışına göç etmek istiyor”


Hocam depremden sonra korkudan sokakta yatanlardan protestocu gençlerin gelecek kaygısına, ülkemizde psikologlara fazla mesai yaptıran ruh halleri neler?


Türkiye zor bir ülke. Her gün yeni bir olayla uyanıyoruz. Deprem, yangın, şiddet gibi... Bir de bunların üzerine son 5-6 yıldır yaşanan ekonomik sıkıntılar insanları iyice zorluyor. Temel hak ve özgürlükler meselesini de hiçbir zaman halledemedik. Düşünce özgürlüğü, inanç özgürlüğü, basın özgürlüğü... Buralarda hep sıkıntı var. Geçmişe baktığımızda neredeyse her 10 yılda bir ekonomik, sosyal ve toplumsal bir krizle yaşadığımızı görüyoruz. Aynı şeyleri yaşamamız sanki bir tür öğrenilmiş çaresizlik gibi... Bütün bunlar yüzünden de daha izole olmaya başlıyoruz.


En çok hangi faktörler psikolojimizi bozuyor peki?


Pek çok faktör var. Ekonomik belirsizlikler, kentleşme ve izolasyon, pandemi, gençlerin gelecek kaygısı, deprem korkusu gibi... Ama şunu diyebiliriz, bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar, bireylerin stres seviyesini artıran en önemli faktörlerden biri. “30-40 yıl çalışacağım ama bir evim olmayacak, bir arabam olmayacak, belki ekonomik koşullar yüzünden evliliğim de olmayacak” endişesi çok yaygın. Özellikle üniversite mezunu gençler arasında işsizlik oranı oldukça yüksek. Bu ister istemez kaygı bozukluklarının ve depresyon gibi psikolojik sorunların artmasına katkı sunuyor. Umutsuzluk giderek artıyor. Mesela son dönemde gençlerle yaptığım sohbetlerde şunu görüyorum. “Şu anda imkanınız olsa başka bir ülkeye göç eder misiniz?” diye soruyorum. Öğrencilerimin yüzde 95’i “Göç ederim” diyor.


Ya protestocu gençlerin gelecek kaygıları?


Biraz onları duymaya ihtiyacımız var sanırım. Ne hissediyorlar? Ne söylemeye çalışıyorlar? Ne düşünüyorlar? Neden böyle? Bakın psikolojinin ürettiği en önemli kavramlardan biri ‘zihin kuramı’dır. O kuram kısaca ‘diğerlerinin bilgi, duygu, inanç, niyet ve zihinsel durumlarını anlama becerisidir.’ Bu yüzden bizim bu çocukları dinleyip anlamamız lazım. Neden gitmek istiyor yüzde 95’i? Bunları sorgulamamız lazım. Gelecekle ilgili kaygılarını, endişelerini, korkularını dinlemeye, anlamaya çalışmalı, sonra da onların umutlarını yeşertecek bir şeyler yapmalıyız. Onları dinlemediğimiz sürece kalıp yargı bir çıkarımda bulunuyor ve onları ‘terörist’ gibi olumsuz sıfatlarla kategorize ediyoruz. Geldiğimiz nokta bu.
 


"Arjantin’de her 100 bin kişiye 222 psikolog düşüyor, Türkiye’de ise 10!"


Peki bütün bu sorunların altından kalkabilmek için Türkiye’de yeteri kadar psikolog var mı?


Dünya Sağlık Örgütü’nün 2016 verilerine göre her 100 bin kişiye Arjantin’de 222 psikolog düşüyor. OECD’nin 2021 verilerine göre, Norveç’te 140, Danimarka’da ise 160 psikolog... Türkiye’de psikolog sayısına dair güncel ve detaylı veriler sınırlı. Ama yine OECD’nin 2011 raporuna göre, Türkiye’de 100 bin kişiye 1.5 psikolog düşüyordu. Bugün net veriler elimizde yok. Ama bir çıkarım yaparsak sanırım 100 binde 10-30 arası bir rakamdır. Tam da burada bir başka noktaya değinmek istiyorum. Avrupa ülkelerinde her konuda olduğu gibi bu konuda da, planlama ve ihtiyaç analizleri kapsamında bir üniversitede psikoloji bölümü eğer ihtiyaç varsa açılır. Türkiye’de maalesef böyle olmadı. 2000 yılına kadar tüm Türkiye’de 6 psikoloji bölümü var. Kontenjanları da 150 öğrenci kadar. 2000-2010 arasına baktığımızda bölüm sayısı 60’a çıkıyor. Günümüzde ise 200’e yaklaşmış durumda ve kontenjan 10 bini aşıyor.


“Psikoloji bölümlerinde ilahiyatçılar ders veriyor”


İhtiyaç yok mu bu kadar bölüme?


Plansızca büyüme nedeniyle yanıtım yok. Ama orada şöyle bir problem yaşadık. Bir üniversite eğitiminin önemli iki paydaşı var. Biri öğrenci, biri de öğretim üyesi. Bölüm sayısı çok artınca, öğrenci kontenjanı da 10 binlere ulaştı. Buna karşın yeterli sayıda psikoloji uzmanlığı, doktorası olan akademisyen yoktu. Dolayısıyla açılan psikoloji bölümleri sağlıklı bir şekilde gelişemedi. Şu anda öyle psikoloji bölümleri var ki, akademik kadroları sosyoloji, ilahiyat, rehberlik gibi psikolojide uzmanlığı olmayanlardan oluşuyor. Geçenlerde iki üniversiteye gittim. İkisinin de psikoloji bölümlerinde psikoloji kökenli akademisyen yoktu. Şimdi dernek olarak Türkiye’deki bütün psikoloji bölümlerinin profillerini çıkarıyoruz. Çünkü bu ciddi bir sorun.

 

“Devletin ruh sağlığına yönelik kapsamlı bir politikası yok”


Bu kadar çok psikoloji bölümü var ama Sağlık Bakanlığı 15 bin 342 personel alacağını duyurdu. İçinde sadece 30 psikolog kadrosu var. Bu dengesizlik yeni bir durum mu peki?


Bu, devletin ruh sağlığına yönelik kapsamlı bir politikasının ve bu politika kapsamında da bir eylem planının olmayışı anlamına geliyor. Türkiye’de yaşayan her bireyin, Norveç’te yaşayan birey gibi ihtiyacı olduğunda psikolojik hizmetlere erişme hakkı olmalıdır. Çok uzaklara Bingöl’ün bir köyüne gitmeyeyim. İstanbul’un bir köyünü düşünün. Oradaki Fatma Teyze, Burhan Amca böyle bir ihtiyacı hissettiğinde bir psikoloğa erişebilecek mi? Tabii bu sayılarla erişmesi mümkün değil. Her yıl 12 bine yakın psikoloji mezunu veriyoruz. Ama buna karşı istihdam geliştiremiyoruz. Sayısı katlanarak artan donanımlı psikologlarımızın büyük bir kısmı işsiz kalıyor veya asgari ücret düzeyinde bir gelirle farklı sektörlerde çalışıyor.
Peki bu 30 rakamı nereden çıktı? Kim nasıl belirledi bunu? Şaşkınlık içindesiniz, ben de şaşkınlık içindeyim. 30 rakamına inanamadım çünkü. Biz böyle bir ihtiyaç analizi mi yaptık? Bizim hedefimiz ne Türkiye’de? Avrupa Birliği ortalamasına ulaşmak mı? Ya da bizim gerçekten psikoloğa ihtiyacımız mı yok? Olmaması mümkün değil. Biz sahaya indiğimizde bunu çok net bir şekilde görüyoruz zaten. Oturup bir durum tespiti, bir ihtiyaç analizi yapmamız gerekiyor. Bu ihtiyaç analizi sonucunda, eğer gerçekten psikologlara ihtiyaç yoksa bir kelime dahi etmem.


“6 Şubat’ta deprem bölgesinde 60 bin kişiye ulaştık”


Eskiden psikoloğa gitmeye utanılırdı. Artık bu bitti mi?


Bence bitti. Çünkü 1999 depremiyle birlikte psikologların ne kadar önemli işler yaptığına halk tanık oldu. Sonraki bütün afetlerde biz dernek olarak görev aldık. 6 Şubat’tan sonra 8 merkez kurduk bölgede. 60 binden fazla insana eriştik. Kimilerine uzun süreli psikolojik destek verdik, kimileriyle grup çalışmaları yaptık. Ergen, çocuk, yaşlı, kadın, mülteci, hepsine destek vermeye çalıştık. Hatta şöyle bir iddiada da bulunayım, Türk Psikologlar Derneği afet sonrası psikososyal destek konusunda Türkiye’de en deneyimli meslek örgütüdür, dernektir.


Çalışmalarınız sürüyor mu peki?


Ne yazık ki hemen hemen bütün kaynaklarımız kesildi. Biz Avrupa Birliği İnsani Yardım Birliği’nden gelen fonla 1,5 yıldan fazla süreyle deprem bölgesindeki vatandaşlarımıza destek olduk. Fakat fonlar kesilince yeni kaynak bulamadık.


Kaynak neden kesildi?


Çünkü onların şimdiki öncelikleri Filistin ve Ukrayna... Biz de mecburiyetten çalışmalarımıza son vermek zorunda kaldık. Yoksa kaynak olsa hemen yarın yine çalışmaya başlarız. Ama kaynağımız yok. Hatta dernek olarak deprem çalışmalarında neredeyse tüm kaynaklarımızı tükettik. Üç ay sonra çalışanların maaşını ödeyebilir miyim, bunu bile bilmiyorum. Kaynağa ihtiyacımız var. Öyle çok büyük kaynaklar da gerekmiyor. Deprem bölgesinde bir altyapımız var zaten. Özellikle Hatay ve Adıyaman için kaynak bulduğumuzda hemen sahaya ineriz.


Ne kadar kaynak gerekiyor?


Elbette bu sunacağınız hizmet ve psikolog sayısıyla ilgili ama tahminen yıllık olarak 6-7 milyon lira civarında.


“Kahramanmaraş ve Hatay’da intihar vakaları arttı”


6 Şubat’ta 53 binden fazla insan öldü, yüz binlerce insan yaralandı. Bu psikolojik desteğin sürdürülemiyor olması çok üzücü...


Depremin ikinci yıldönümünde, geçtiğimiz 6 Şubat’ta tekrar bir saha ziyareti yaptık. Orada meslektaşlarla, halkla bir araya geldik. İntihar vakalarının arttığını söylediler bize. Madde bağımlılığı deprem bölgesinde ciddi bir sorun halinde. Bunun yanı sıra davranışsal bağımlılık, kumar gibi bağımlılıklar da var. Hangi ile gittiysem söylenen şey ise, tahammülsüzlüğün çok arttığı oldu. Öfke çok yüksek. Kahramanmaraş’ta bir grup bize şunu söyledi; “Eskiden şehir içinde ölümlü trafik kazası neredeyse yok gibiydi. Şimdi var.” Bunların çoğu dikkat dağınıklığına bağlı şeyler. İşsizlik çok üst düzeyde. Kadın işsizliği daha da artmış durumda. Engelli istihdamı neredeyse sıfır. Bizim bölgeye destek olmamız gerekiyor. Sahada Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’ndan arkadaşlarımızın olağanüstü bir çaba sarf ettiğini söyleyebilirim. Ama sayıları yeterli değil... Biz Hatay, Maraş, Adıyaman, Malatya, Elbistan, Osmaniye, İskenderun ve Arsuz’da merkezler açmıştık. Şimdi sadece Arsuz’da UNICEF’in bir projesiyle devam ediyoruz. Onun dışındakiler kapandı...


“Boşanmaların önüne geçmek için ailelere iflas hakkı tanınmalı”


Konuşmamızın başında ekonomik koşullar yüzünden gençlerin evliliği bile düşünemediğini söylemiştiniz. Öte yandan aile yılındayız ve boşanmalar artıyor...


Aile yılı diyoruz tamam güzel ama ilan etmekle olmuyor. Onun gereklerini yapmamız lazım. Mesela çocuğunu okula gönderebilmek için ikinci, hatta üçüncü işte çalışan anne babalar var. Onları rahatlatabilecek miyiz?.. Boşanmalar çok arttı. Peki nedenini biliyor muyuz? Bütün mahkeme kararlarında ‘şiddetli geçimsizlik’ yazıyor. Peki ne demek bu şiddetli geçimsizlik? Ben biliyorum ki Türkiye’de ekonomik nedenlerden dolayı boşanmalar çok. Bir aile ekonomik nedenlerden dolayı parçalanıyorsa bu kabul edilemez. Eğer tüzel kişilere, şirketlere iflas etme hakkı tanınıyorsa, aile de bir tüzel kişilik değil mi? Niye onlara iflas hakkı tanımıyoruz?


Nasıl?


Biz de tıpkı Amerika’daki gibi zor durumdaki insanların borçlarını sıfırlayabilir ya da faizleri kaldırıp uzun vadede borçlarını ödemelerini sağlayabiliriz. Kısacası onlara bir şans vererek kendilerini maddi olarak toparlamalarını sağlayabiliriz. Böylece bu aileler hayata daha umutla bakabilir. O zaman hiç değilse ekonomik nedenlerden dolayı boşanmalar da olmaz diye düşünüyorum. 

 

Bu röportaj 09.05.2025 tarihli Oksijen Gazetesi’nde yayınlandı.

Orjinal Haber Linki
https://gazeteoksijen.com/yazarlar/mine-senocakli/saglik-bakanligi-bu-yil-sadece-30-psikolog-alacak-241449
 


TÜM HABERLER

















100. Yıl Mah. Fethiye Sk. Sefa Apt. 5/1 Çankaya/Ankara

0 (312) 425 67 65

0 (312) 418 15 50
0 (312) 417 40 59
psikolog.org.tr
bilgi@psikolog.org.tr

Genel Merkez
Türk Psikologlar Derneği
Resmî Web Sitesi









© 2023 Genel Merkez - Türk Psikologlar Derneği
Tüm hakları saklıdır, İçerik izinsiz kopyalanamaz ve kullanılamaz.


Çerez politikası: Hiç bir kullanıcı verisi kaydedilmemektedir.